Bu Blogda Ara

18.12.11

YOL

Bugun o sokakta karsilastik.. Eskilerde bizi birlestiren o kaldirim kenarinda... Adinin-soyadinin ilk harflerinden ve ucun katlari sayilardan olusan araba plakandan tanidim seni... Yolda kalakalmistin, gozlerim o sayilara takili durdugu anda... Cabucak gectim yol verdikten sonra sen... Tipki bana daha once de yaptigin gibi... Cabucak cekildim yolundan, sen bana git derken... Boyle defalarca karsilasmalarimizin uzerinden uzun zaman gecmisti... Goremedim o yalanci yuzlerinden hic birini bugun... Kimbilir hangisini takmistin bu kez... Gormedim... Biliyor musun, bakmak bile gelmedi yuregimden... Inse, konussa dedim icimden; kosmaya baslarim... Kacarim... Hizlandi adimlarim ister istemez... Saklamak istedim kendimi senden ve icindeki kotuluklerden... Cok yol aldim cunku seni silebilmek icin yuregimin yollarindan... Butun onume cikislarin aciydi, husrandi... Tum tekrarlarinin sonu gibi, bu da bir kandirmaca olacakti... Kacirdim kendimi yolundan... Bir sure durdun, biliyorum ki ardimdan baktin... Bense, kosar adim senden uzaklastim...
17 aralik 2011

18.11.11

anne'n ve anne'm

Sen hep annenden konusurdun...
Annen gibi bir kadindi yaninda olmasi gereken...
Onu arardin her bakista...
Onun gibi yemek yapilmali sana, onun yaptigi gibi oksanmaliydi yalanci saclarin...
Annen icindi yaptigin her sey...
Annenin mutlulugu, huzuruydu hayatin...
Uzulmemeliydi...
Meraklandirmamaliydin onu...
Cocuk olurdun onunla her konusmanda...
Oyle sicakti ki taktigin maske,
Annen olmak isterdim cogu zaman...
Kimse uzmemeli, kimse kirmamaliydi onun oglunu...
Onun cocugu icin yaratilmis olmaliydi tum dunya...
O cocugun olmaliydi butun oyuncaklar...
Senin annen hak etmeliydi en beyaz haberleri cocugundan gelen...
O duymaliydi en icinden gelen sevinc gozyaslarini...
Bu yuzden onun disindaki butun kadinlara dusmandin...
Korkardin oldurdugun kadinlarin annene benzemesinden...
Hic bir delil birakmazdin bu yuzden giderken...
Bencildin...
Yeryuzunde bir tek senin annen kalmaliydi...
Sadece o mutlu olmaliydi...
Baska annelerin feryatlarini duymazdin...
Dunya uzerinde kendinden baska mutlu cocuk birakmazdin...
Tarafindan son oldurulen bendim...
Bazen dusmanin, bazen ona benzeyendim...
Yok etmistin beni...
Ona benzeyen hic kimse kalmasin diye...
Oyle senindi ki butun dunya...
Farkina bile varamadin...
Benim de bir annem vardi
Sen bunu hicbir zaman anlayamadin...

14.11.11

DUA!

Biliyor musun?
Hep, bir kızın olsun diye dua ediyor olacağım…
Seni örnek alsın, senin gibi adamlar tanısın diye…
Senin gibi biri yüzünden;
Doğduğu gün ölsün… Gün geçtikçe siyaha dönsün hayatı…
Sen ona her “ağlama” dediğinde aklına beni getirsin o en gerçek yaşlar…
Ona her baktığında, yıktığın hayatlar gelsin aklına…
Kızınla yaşa o yıkıntıları toplamanın ne demek olduğunu…
Onunla birlikte aramak zorunda kal bıraktıklarını…
O, “neden?” dediği her an, utan geçtiğin hayatlardan…
Hatırla ve pişmanlık duy…
Ve ona dikkatlice bak…
Hayatında ilk defa bakmakla görmenin arasındaki farkı algıladığın an olsun o…
Acıyı görebildiğin o an, bil ki can çekişmek aşktan değil, aşkı duymayandandır…
İşlediğin günahlar yakana her yapıştığında, sarıl kızına…
Özür dile…
Onu, ağlamaya ve sessiz kalmaya mecbur bıraktığın için…
Dünyaya bir enkaz getirdiğin ve onu hayal kırıklığının ortasına attığın için…
Yaşadığı her şeyin, bir yerlerde işlediğin günahlardan kaynaklandığını ona hiçbir zaman anlatamayacağın için…
Ardından edilen duaların tohumu olmak zorunda kaldığı için…
Hep, bir kızın olması için dua ediyor olacağım…
Seni sevdiğim ya da nefret ettiğim için değil,
Günün birinde beni anlaman için…







2.11.11

VASİYET

Acısız bir ölüm şekli seçmeliyim kendime.. Acısız ve kurtuluşu imkansız bir ölüm olmalı bu.. Bir anda ve sessizce olmalı gidişim.. Vedasız, dönüşsüz, tek yön bir bilet gibi ve gerçek.. Toprağında aşk tohumları yeşeren bir mezarım olmalı.. Ve bu yarım kalmışlık artık son bulmalı..
Bu hayattan sonsuza dek çekip gitmeliyim.. Arkamdan ağlamamalı kimse ve belki de bilmemeli sevdiklerim gözlerimi kapadığımı.. Çekip gitti süsü vermeliyim çok uzak şehirlere, dönmemek üzere… üzülmesin diye kimse..
Bir tek sen bilmelisin artık nefes almadığımı, sensiz boş gelen o dünyada var olmadığımı ve gerçekten nasıl ortadan kaybolduğumu. Bir günü bir yıla eşdeğer kılan aşkının verdiği hüznü ancak ölümle sonlandırdığımı. Yokmuş gibi davrandığın her anın aslında ölümden farksız olduğunu. Aşkından geçmeyi beceremeyen zavallı “ben” in sadece bu yolla senden kurtulduğunu.. Ve ona başka bir  yol bırakmadığını.
Arkamdan sadece sen gözyaşı dökmelisin.
Ve ben ne yaşadıysam hissetmelisin…
Önce  hiç haber alamamalısın benden, garipsemelisin bunu. Merak edip aramalısın.. Ulaşamadığını görünce şaşırmalısın.. Vedasız gitmeliyim senin gibi.. Gerekçesiz, hesapsız, acımasız ve sonsuz olmalı gidişim.. Gecelerce kan kusan yüreğim, gözyaşlarınla ölümsüz olmalı. Başlattığın oyunun, “perdesini kapatamadan” devam etmelisin yoluna. Korku dolu hayatına bir bıçak gibi saplanmalı gerçekler... Son bir defa gözlerinden beni mahrum bırakan sen, ömür boyu beni göremeyecek olmanın pişmanlığını yaşamalısın. Resimlerime her baktığında çığlıklarını duymalıyım bir yerlerden o pişmanlığın.. Tıpkı benim gibi senin de içinde kalmalı söyleyemediklerin. Anlamalısın çığlıklarımı duyuramamanın ne hissettirdiğini  ve engellenmenin içimi nasıl kemirdiğini.. Adım her geçtiğinde sızlamalı içinin en kuytuları. Bana benzetmelisin gördüğün herkesi ve olmadığımı fark ettiğin her an, vurmalısın o güzel başını duvardan duvara. Her hücren hissetmeli eksikliğimi ve özlemelisin delicesine.  Tam unuturken, bir şeyler hatırlatmalı yokluğumu.. Bir resim, bir şarkı, bir koku, bir çocuk ya da bir anı derinlerden çıkıp gelen. Çıldırmalısın sesimi bir kere duyabilmek için ama elinden hiçbir şey gelemez olmalısın.. Beni hayal ederek sarılmalısın bir başkasına, ben olmadığımı anladığındaysa titremeli her yanın acıdan. Her uyandığında sırf nefes alabilmek uğruna, benmişim gibi yastığına sarılıp onunla konuşmalısın. Ağlamak isteyip ağlayamamalısın, tüm yaşlar sol tarafında birikip tıkamalı nefesini. Konuşmak isteyip duyuramamak, görmek isteyip cezalandırılmak yıkmalı seni de. Gururun, onurun ve bütün vazgeçilmezlerin alınmalı aşk tarafından ayaklar altına..  Kendini anlatmak isteyip de susmak zorunda kalmak bitirmeli yaşam sebeplerini.. Haykırmak isteyip de tenha, bensiz tek bir yer bulamamak, kanatmalı tüm gençliğini.. Burnundan getirmeli hayat bütün verdiklerini.. Adımı sayıklamalısın sen de benim yaptığım gibi.. Dua eder gibi ezberlemelisin ismimi.. Her tekrarında daha çok atmalısın içine heceleri.. Hayalini kurmalısın yok yere boş yere benimle ilgili her şeyin.. Elini çekmeli senden de hayat, bırakmalı bir başına seni de aşk..  Uzaklara gitmek isteyip gidememeli, geçtiğin her yeri hüznünle kabusa çevirmeli ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına emin olmanın verdiği sızı, seni de ağlatmalı.. Çaresizlik… Senin de yakana yapışmalı… Bir an olsun unutamamalı, dokunamamalı, içinden atamamalısın beni ve hesap verememelisin bütün bunlar için kendine… TIPKI BENİM GİBİ…
Geri döndürmek istemelisin yaşanan her dakikayı..
Her şey için çok geç olmalı…
Üzerime attığın mevsimlik aşk tohumları, yattığım yerde yeşermeli artık..
Bir ömür gözyaşlarınla sulamalısın onları..

ÇATIŞMA

Birer  yaz ve kış çatışmasıydık seninle. Ben yaz çocuğuydum, sense kış..
İlk kışın soğuklarıyla harmanlanmıştı sonbaharın. Kasım yağmurları uğurlarken seni, bembeyaz taneler selamlıyordu kimi zaman.. Ruhunda siyah vardı mevsimin gereği, beyaz nadiren uğrardı.. Asiydin, yaprakların dökülmezdi ama sararırdın ilk yağmurlardan sonra. Güçlü, inatçı ve dik dururdun tüm koyu renklere rağmen. Acımasız bir yanın vardı yazı reddeden.. ve reddetmekten vazgeçmeyen inatçı yağmurların… yerini soğudukça döktüğün buz tanelerine bırakan..
Bense sarının ve sıcağın, maviyle çatışmasıydım. Sarı ısıtır, mavi üşütürdü güneşimi. Şeffaf, suskun ve sakin denizim, coşardı kimi zaman yaz yağmurlarıyla.. Senin mevsiminden bir parçaydı o yağmurlar, renklerini müjdeleyen. Damlaların büyüsü kimi zaman alıp götürürdü güzel renklerimi derin mavilere ve geri getirmezdi.  Mavilerim coştukça, ruhumu sıcak kaplardı, beni ısıtırdı.. Siyahı bilmezdi, güçsüzdü benim mevsimim. Yenik düşmeye ve renklerinden vazgeçmeye hazırdı, yağmurların uğruna.  İlkbaharın yeşilleri uğrardı kimi zaman dallarıma.. Ama çok az kalmıştı artık sonbahara..
 Senin koyu renklerinle benim güneşim birleşir, sakinleşirdi mevsimlerimiz.
Soğuğun ve sıcağım bütünleşirdi. 
Vazgeçerdin, engellerdi dalgalarım seni... Korkardın, beyazımdan verirdim sana, yumuşardı yüreğin.. Ürkütürdün siyahınla, ısıtırdım renklerini.. Buz tanelerin vururdu sıcağımı, güneşim itiraz ederdi.. Siyahtın, mevsimim seni içine çekerdi..
İnanırdım, siyahınla süslerdin hayallerimi.. Isınırdım, buz tanelerinle üşütürdün yüreğimi.. Cesaretim vardı, alıp götürürdü sonbahardan kalma yağmurların teker teker herşeyi.. Umutlanırdım, alırdı ellerimden soğukların bütün renklerimi..
Birer yaz ve kış çatışmasıydık seninle.. Sıcak ve soğuk.. Siyah ve beyaz..
Yaz bitti… Kışa çok az kaldı..
ipek sindelışık

28.10.11

ŞEREFİNE...

basit bir gece sadece…
her zamankinden…
yarım kalmış o şişeden dubleler…
hiç gelmemişliğinin şerefine…
birlikte içmeyişlerimize kalksın kadehler…
tıpkı içmeyişlerimiz gibi kimse de tanık olmasın buna…
hiç bakmamış ol gözlerimin içine… hiç konuşmamış, yalan söylememiş ol…
ağzından dökülebilen en derin sözcük yalanmış diye kazınmasın hafızama…
o kadehlerde boğulmamış olsun bıraktıkların…
hiç alışmamışlığına içelim bu gece… değmemiş ol yüreğime…
sinmemiş olsun kokun ruhuma…
hiçbir parçan kalmamış, hiçbir parçam kalmamış olsun…
 aynaya baktığımda, kaç defa öldüğümü vurmamış olsun yüzüme, senden kalan hüzün
ölelim şerefine sevememişliğinin, yetinememişliğinin…
senden hiçbir an kalmamış olsun…
kendimi gittiğine değil, hiç gelmediğine inandırayım…
böylece ne rakıda izi olur dudaklarının, ne de bardağın kenarındaki lekeyi görür gözlerim…

29.10.11
İpek sindelışık

18.10.11

O

ben onu hep özlüyordum… o bunu bilmiyordu… onun gözyaşlarını döktüğümü hissederdim bazen... yağmuru beklerdim... o sabahtan bahsetsin diye... son bir sigara yakardım her seferinde... paketimizde kalan son sigarayı... hiç bitmeyecekmiş gibi içerdim gitmesin diye… yolları uzatırdım sesini daha çok tanımak için… kızardı belki ama hoşuna giderdi… üzerim seni derdi… beni üzmesini isterdim sırf aramızdaki yollar kısalsın diye… beni her üzüşü ona çıkan yolun sonundaki aydınlıktı… bana alışmıştı… beni üzmeye alışmıştı…
ben onu yine özlüyordum… Ve onu nasıl özlediğimi bir tek o bilmiyordu... Aynı akşamlara uyanıp, aynı şişede kayboluyorduk… melodilerimiz, esintilerimiz birdi… Bir kitapta ayni bölümlerden etkilenip ayni yerlere işaret koyuyorduk... Ama ayni hayat ters yönlere savurup duruyordu bizi... O başka masalların resimleri olmayı, kendi masalının kahramanı olmaya tercih ederdi hep... Bu yüzdendi, yasam çizgimizin kısa olusu... Ayni denizi içip, ayni kayalıklarda üstümüzün kirlenmesinden korkuyorduk... ikimiz de biliyorduk... Ne çocuktuk kıyafetlerle suya atlayacak cesareti olan, ne de büyümüştük kurulanamamaktan korkacak kadar... öyle arada, öyle ip üzerinde kalmıştık ki, geri geri gidiyorduk her birbirimize koşuşumuzda... hep yanlış yerlerde bekliyorduk birbirimizi... şimdi o, hiç gelmemiş gibi gidiyordu… ve onu ne kadar özlediğimi bilmiyordu…
Bir dua ezberledim bugünlerde... iyi mi kötü mü bilmediğim bir dua... Onu anlatan, ona yakışan, o kokan, ondan bir parça olan ve onsuz başlayan... sırf o gelsin diye… sırf onu ne kadar özlediğimi hissetsin diye…

19.10.2011
İpek sindelışık

5.10.11

GİDERKEN...

Beni sevmeyi beceremedin…
Kimbilir… Sevmek istemedin belki de…
Biliyor musun sevgilim?
Sırf senin yerine de sevebilmek için bizi, kendimden vazgeçebilirdim…
O kadar bekledim, o kadar gözledim ki gelişini, senden başka yer bilmez oldu sessizliğim…
Dua etmeyi öğrendim…
Dalıp dalıp uzaklara gitmeyi…
Bastığın yerlerden yürümeyi…
Seni ararken, kendimi kaybetmeyi…
Sessiz durup kan ağlarken içim, yalandan gülümsemeyi…
Sana cümleler verdim bakmadan yüzlerine geri çevirdiğin…
Ağlattın, sildin sayfalardan…
Kırdın kalemimi…
Satır satır vazgeçtin…
Bazen tamamen gittiğini sanırken, geçerken uğrayışların oldu…
Kısaydı bu ugramalar… Bir parmak an çalmaktı aşkıma…
Bir görünüp bir kaybolmalarındı…
Kabullenmedin… Öğrenemedin…
Bir köşesinde durmama izin verdiğin hayatından gitmeliydim…
Sen beni itip dururken o en bilinmez yerlerine, ben senin bir soluk alıp verişin kadardım…
Öyle küçülmüş, öyle yok olmuş…
Yalnızlığımdın artık, en “sen”siz, en “ses”siz…
Bir “her şey”den vazgeçişe ihtiyaç vardı…
Çünkü, senin gitmiş aşklara yazılmış hediyelerin, benimse giderken sana miras bırakacağım cümlelerim vardı…

3.10.11

BİR DİNLENME...

Gitmelerin gelmelerinden hep daha çok oldu bana. Ben senin bende dinlenmelerini sevdim.  Koşup giderken başka başka sevdalara, suçlu bir bakış bırakırdın ardından merak etme döneceğim diyen. O bakışla avunurdu bekleyişlerim, bir dahaki bana kaçışlarını seyrederken. Günler, haftalar, belki de aylar sürerdi dönüşlerin. Beklerdim yorulmanı büyük bir aşkla, kimseye teslim etmeden gözlerimi. Uzun uzun dalıp gittiğim yollar geri getirirdi seni bana bir yerlerden eninde sonunda.
Gelirdin bir zaman sonra…
Dinlenirdin bende, gecelerce yolculuk yapmış gemiler gibi. Tüm günahlarından uzak olurdun, şefkatimle sarmalarken yaralarını. Aldığın bütün yaraların üzerini örterdim kendi özlemlerimle. Tek bir neden olmadan hiçbir soru sormadan bakardım saatlerce günahlarına. Kendi günahımmış gibi, kendi yaralanmalarımmış gibi sahiplenirdim…
Hiçbir şey beklemezdim… Sormadan, konuşmadan sessizce bakardım sana. Bu sessizlikti dinlendiren belki de seni… Sarılırdın dinlenirken, korurdun beni, bilirmişsin gibi sen yokken hissettiklerimi. Kısa bir zaman dilimiydi bu dinlenmeler, bilirdim tekrar gideceğini. Tadını çıkarırdım senli saniyelerin benli bensiz. Ben olmazdı bir zaman sonra, sen olurduk ikimiz de… O kadar özlerdim ki seni, gideceğini unutur, kendimi hazırlamazdım senden kalacak yaralarıma. Saatler sürerdi varlığın; haftalar, aylar süren yokluğunun yanında.
Ve yine giderdin. Dinlenirdin ve yola koyulurdun yeniden… İstemiyormuş, ama mecburmuş gibi… Gidecek ama dönmeyecekmiş gibi… Dinlenmiş ama yorulmak istermiş gibi… Ve giderdin…
Yoktun çoğu zaman… Gitmelerine alışmıştı sevinçlerim… Ne gitmelerini, ne de gelmelerini… ben senin, bende dinlenmelerini sevdim…
O kadar dinlendin ki bende, ve o kadar sevdim ki seni… Sonu belli olmayan bir yolda kayboldu artık ümitlerim. Yaralarını saramayacak ve günahlarını kaldıramayacak kadar güçsüz şimdi ellerim. Koşarak geldiğim sana çıkan yoldan, tökezleyerek dönüyorum şimdi, tek başına ve çaresiz...
Dedim ya sevgili, ben senin bende dinlenmelerini sevdim.  Şimdi yorgun bedenim.

20.9.11

SEN UYURKEN

Sen uyurken, ben seni izledim... Dinledim... Duydum seni... Baktim, seyrettim... Her seyini merak ettim... Bir suru soru sordum sana... Bir suru cevap verdin... Nefes alisini dinledim... Ellerinin cizgilerine baktim... Korktum kisa olmalarindan, bu dunyadan benden once ayrilmandan... Kirpiklerine dokundum sen uyurken... Saclarinin butun ayrimlarinda gezdirdim yuregimi... Kalbinde kac askin attigini dinledim... Kesik kesikti butun sesler... Derinlerden bir aci duydum yureginde... Korktum o sesten, uyandirmak istedim seni... Kiyamadim... Kokunu icime isledim sen fark etmeden... Hangi tarafa donsen daha huzurlu uyursun diye dusundum... Bana dogruydu butun uykularin... Agladim... Bana kac defa sarildigini gormek istedim... Uyumadim... Alistim sana... Gozlerini ilk bana acmani bekledim... Sen uyurken, seni cok ozledim...
Ipek sindel

11.9.11

BORC

'Senin canini kim acitti bu kadar' diye sordu.. Caninin acimasi ne demekti, yasamis olmaliydi diye dusundum.. O da bir yerlerinde kabuk tutmus yaralar barindiriyor, uzak hatiralarin yanindan gecip gecip o da ellerini uzatamiyor, dokunamiyor olmaliydi. Bana her baktiginda iyile$tiriyordu yaralarimi. Her baktigimda daha yakin oluyordum ustu kapali yaralarina. Hem beni anliyor, hem de kaciyordu sanki... Ona bakmanin, canimin acilarini daha cok arttiricagini bilmiyordum. Yaralarimi; yeni ve daha derinlerini acmak icin iyilestirdigini, aslinda kendine bir yer edinmek icin beni hayata dondurdugunu gormuyordum. O kadar icime islemisti, o kadar ariyordum ki bana sordugu sorularin sebeplerini, kor olmustu gozlerim...
Sonra... Bir anda cekti bakislarini benden... Bikti sorduklarindan... Kanatmaya basladi... Soyledikleriyle, vazgectikleriyle... Sordugu soruya cevap olmak istedi... Ve ne yaptigimi bile soylemeden, beni olumume terk etti... Artik yaralarima ortakti... Farkinda degildi belki, ama ortada belli ki bir borc vardi... Odendi, supuruldu, unutuldu.
Ipek sindel
11.09.11

6.9.11

MASAL

puslu bir eylül gecesinden ertesi sabaha geçişlerdeydik…
dumanlı ve hoş kokulu bir karanlıkta söylendi, gözlerimle gözlerinin buluştuğu masalın ilk bir varmış bir yokmuşları…  
gözlerin bir intiharın ardından yapılan ilk müdahaleydi…
bundan sonrası hastaya kalmıştı…
keşke sadece bakıyor olsaydın diye düşündüm bir an…
o koca bir hayat gizlemişliğin yok muydu…
her bakışında içim biraz daha eksiliyordu…
Gece gibiydin…
seni seyre dalarken, gördüğüm bütün rüyalar aklımda kalıyordu…
saplanıp benliğimin en ücra köşelerine, içimde duruyordu…
gözlerin intihara teşebbüsümdü…  
gözlerin gözlerime her değdiğinde, daha çok teslim oluyordum…
bütün kalelerimi kaybederken bir bir, bildik bir bestedeydi savunmasızlığım…
bir cinayet, bir savaştı bakışmalarımız…
puslu bir eylül gecesinden aydınlığa geçmişti masalımız…
gece pes etmişti…
gözlerinse hala masal anlatır gibiydi…

30.8.11

Baba'ma

30 ağustos... zafer bayramı... şeker bayramı...
tüm bayramların birbirine karıştığı bir gündeyim...
gittiğin yerdeyim...
yine bütün gün bekledim, belki dönersin diye...
denizine baktım gün boyu...
herşey o gün gibi tazeydi...
denizin, rüzgarın, dalgaların... çaresiz bir lodos...
seni benden alıp götüren her ne varsa, bugün yine burdaydı...
gözlerim hep aynı noktadaydı...
yalancı gülümsemelerimle karşıladım, sensiz bir bayramı daha...
ne zafer vardı gözlerimde, ne şekerlerin tadı geri getirebildi sensiz gecen zamanı...
sensızlıkle biten bir gün daha batmak üzere...
bir umudum daha karanlığa gebe şimdi...
seni götüren lodos durgun...
tıpkı o gün gibi güneş bulutların ardında durdu...
vedalaşırken gün bitimiyle;
bütün bayramlarım, bütün zaferlerim saygı duruşunda yine...
sensiz geçmiş bir gün daha...
sensiz bitmiş bir bayram daha...
artık ne zafer var ellerimde, ne de tadı bayramların...
hem çok özledim seni...
hem sonsuzluğunda kaldım...

17.8.11

SANA BAKMAK


Sen...
Sana bakmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceksin...
Seni izlemek... Seni görmek...
Öyle ben ben bakarken gözlerin... Dalıp giderken uzaklara...
Ve ben peşinden giderken bakışlarının...
Sen bunu asla göremeyeceksin...
Bu kadar duamken, öylesine içime çekmişken, yarımken... sen...
Nasıl bakabilirsin ki kendi suretine?
Bazen durgun... Kimi zaman farkında olmadan...
Çoğu zaman şefkatli... Yağmur yağmur...
Hırçın zaman zaman... Sıkılgan...
Ne zaman gözlerini kapasan, söner ışıklarım...
Sonra açarsın bütün ışıkları tekrardan...
Sen...
Sana bakmanın ne demek olduğunu bilemezsin...
Ama baktığında değişir dünya...
Yaz olur...
Belki bir bebek doğar...
Dolunay beliriverir...
Belki bir hayat kurtulur...
Sen nasıl bakarsan, öyle olur...
Öyle bir alışkanlık ki sana bakmak
Bilemezsin...
O kadar farkında değilsin ki baktığın yerlerin...
Nasıl baktığını göremezsin...

ipek sindelışık
18.08.2011

HÜZÜN'DAŞ

Gözlerinde hüzün vardı. Tanıdıktı gözyaşlarının bıraktığı izler. Sana her baktığımda, bir yapbozun eksik parçası gibi yer edebilirdi bakışlarına bakışlarım.. Yaşamıştın siyahı, yabancı değildin dünyama.. Bütün anlamların buradayım diyordu göz kapakların açılıp kapandığında.
Sakindin, olgundun ve ayaktaydın her şeye rağmen.. Gizlemeye çalıştığın hikayelerin vardı başlıkları ağır.. Acıyla başlayıp hiç bir yerde bitmeyecekmiş gibi uzun süren hikayelerdi onlar.. Ne zaman sonuç bölümüne gelmek istesen, verdiğin kararla kalakalıyordun sanki  elinden bir şey gelmeyerek sen de..
tanıdıktı sanki hüzünlerimiz, iki defa yaşanmıştı ve tamamlıyorlardı birbirlerini..
Gözlerinde hüzün vardı.. Çok uzak yollardan gelmiş, kalabalığın içinde yalnız ve yarım kalmış.. Hep bir tamamlanmamışlık, hep bir yaşanamamışlık soluyordu nefesin..
Baktığın yerlere sürdüğün gözyaşların, benimkilerin çığlığıyla buluşurken, hissedebiliyordum.. Acıyordu için.. Saklı ama kolay çözülebilen, gizli ama anlaşılabilir, görünmez ama hissedilebilir acıların vardı bir yerlerinde..
Fark ettirmemeye çalışsan da, bakıyordun.. Baktığında her şeyi anlatıyordun..
Hüznünde kendimi buldum.. aradığım her eksik parçanın tamamlanmış haliydi bıraktığın bakışlar..
kalbinin odalarından birinde sığınmak isteğindeydi ruhum.. paylaşmalı, ağlamalı ve ortak olmalıydı hüzünlerimiz..
aynıydı acılarımız, sonu olmayacaktı son nefese dek.. aynı karelerin hayalini kurmaya alışıktı özlemlerimiz ve dokunduğu duygu fırtınasının dinmesi imkansızlıklara çıkıyordu..
tüm kapılar kapalıydı ışık geçirmiyordu açık yaralar..
Gözlerine baktığımda hüznümde senden bir parça buldum.. Benziyordu hayatın hayatıma, farksızdı eksikliklerimiz. Tüm çatışmalar el ele yürüyordu bakıştığımız yollarda..
başrollerini paylaştığımız bir oyundu hayatlarımızın özeti..
repliklerimiz birbirimizin devamı gibiydi ve ayna tutuyordu sanki yaşanmışlıklarımıza..
bende bıraktığın bakış sende unuttuğum bakışın yansıması gibiydi..
gözlerimde hüznün vardı..
gözlerinde hüznüm vardı..
bir yansımaydı bu bakışmalar..
ışığı hüzne vuran..

İpek Sindelışık

27.7.11

merak ediyorum

Merak ediyorum... Agladin mi benim kadar, benden gittiginde? Hangi geceydi en cok sesimi duymak istedigin? Kimin kokusuydu acaba beni hatirlatan... yurudugumuz sokaklarda adimlarimizin uzerinden yeniden gecerken, andin mi izlerimizi? Gorebildin mi sen de bana benzeyen birini, bakabildin mi eskittigim gozlerine aynada? Kulagina fisildayan sarkimiz seni de goturdu mu bizli saatlere zaman zaman? Hangi andi en cok ozledigin ve geri getirmek istedigin? Merak ediyorum... Yasamaktan vazgectin mi bensiz anlarinda, kendini kaybettin mi yeniden bulamamacasina? Boguldun mu sen de icki siselerinde ararken gulumsemelerini... Her kayboldugunda, belirdi mi umidi gelecegimin? Ellerin titredi mi senin de yerli yersiz... Bekledin mi benim kadar? Sayikladin mi? Yalvardin mi ruyalarina bir saniyeligine bile olsa gormek icin beni? Acaba sen hic kendinle pazarliga girdin mi ben pahasina? Oldun mu hic defalarca ve her seferinde geri gonderildin mi? Merak ediyorum... Benim kadar sevdin mi? Sevip sevip yitirdin mi?
Ipek sindel 28.7.11

25.7.11

3

Uc gundur taniyorum seni... Erken saatlerden gun bitimine kadar bekliyorum. Hep ol istiyorum. Her saniyesi dolu dolu gecsin bu tanismanin...
her tanisma yeni bir sen getiriyor yanima.. Sonra birseyler oluyor..
3 gunde anliyorum... uzun zamandan beri burdasin, onca zamandir yanimdasin... Aslinda hic olmamissin ama varmissin... okuyarak basliyorum gormeye seni... Her sayfanda benim cumlelerim, kitaplarca bensizlik... Kelimelerin devrik, sonu yok siirinin... Ardindan duyarak goruyorum seni... Kendini teslim edislerinden anliyorum ki, onceki hayatimdan yarim birakilmis bir aliskanlik gibisin... Tanidik, bildik, ozlenmis... Okudukca hatirliyorum... Duydukca tamamliyorum sensizlikleri... Ve birden anliyorum ki, uc gunde seviyorum herseyini... bugun susalim otuz sene unutamam seni!

IPEK SINDELISIK

18.7.11

BEN'DE


…Tabi aklına gelmem senin… bütün anılar bende… öyle bir teslim almışım ki bütün bizleri, sana kalmamış en ufak bir an… her şey bende yaşanmış, bende saklanmış… hatırlayan ben, özleyen ben, bastığın yerlerden geçen ben, unutan sen… adımlarımı adımlarının üzerine öyle bir oturtuyorum ki yürürken, yerini senden başkasının doldurması imkansız… hep bende anılar… hep yaşamımda, en yakınımda… ne bir ayak izim var bastığın yerlerde, ne kokum yastığında… ne sokağından geçmişim, ne de dokunmuşum soluduğun nefese… hep benim penceremden bakmışız bilinmezliğimize… ben unutmamışım, ben susmamışım…  Bakmasam senin kendini gördüğün aynama, yürümesem geçtiğin koridorda, uyumasam, gözlerimi hiç kapamasam o ortak karanlığa, aldırış etmesem sen yankılanan duvarlara… unutur muyum seni? Oysa  sen… Tabi unutursun beni… bunları hiç hatırlamadın, hiç anmadın ki… ben onca beklerken, sen beni hiç anlamadın ki…
İpek sindelışık
19-07-2011

13.6.11

ADAK

saatler nefesini tutardı seni beklerken... hep birlikte bakardık dönüşüne... saatler, ben ve senden arda kalan avuntular... ellerimizde mevsimlik umutlar olurdu... özleminin yerini alırlardı bir süreliğine... geleceğin güne adanırdı bütün adaklar... her karanlık, imzasıydı yalnız bıraktığın gecelerimin... güneş, hüznü olurdu gelmeyişlerinin... ne zaman gökyüzüne bakıp seni beklesem bir yıldız kayardı... o kadar belirgindi ki boşuna beklediğim, yıldızlara bakıp ağlardım... tıkanırdı cümlelerim, gökyüzüne bakmaya korkardım... bütün saatler durdu şimdi... güneş çoktan battı...  bütün yıldızlar kaydı... elimde sadece mevsimlik hayal kırıklıkları kaldı... hala döneceğin güne adıyorum özlemlerimi... gelmeyeceğin bütün ömürler için özlüyorum seni...
14.06.2011
ipek sindelışık 

19.5.11

TARİF

hiç bu kadar özlememiştim seni… çünkü hiç bu kadar yoktun ve hiç bu kadar olmamıştın… başlamamış ve bitmemiş sanki…
hiç bu kadar susmamıştım içimdekileri… çünkü ne karşımdaydın böylesine, ne de uzaktaydın… çoklarından utanan, azlarından kaçan içi dolu cümlelerim vardı oysa, susa susa söyleyeceğim… ama yorgundu çığlıkları, geride kalmışlardı… sadece benim duyduğum, sadece yutkunduğum, hem benim olmayan, bir o kadar da benim cümlelerim… ya çok erkendi her şey için, ya da çok geç şimdi…
satırlar dolusu sustuğum ve yıllarca en özlediğim gecelerden birindeyim şimdi… aslında gecelerden birindeyiz belki…  çünkü aynı karanlık kapatacak yine gözlerimizi… aynı özlem, aynı susmak sabahlatacak yine bütün vazgeçişleri… yıllardır olduğu gibi…
çığlık çığlığa özlemek istiyorum seni…
ama öyle ‘’gitmek” öyle “susmak” ki tarifin, ne özleyebilirim ne de konuşabilirim artık seni…  
ipek sindelışık

5.5.11

ÜÇ KURUŞLUK SEVDALAR...

Bütün yüzler eskilerden bakmaktaydı… o günlerden, o anlardan… bir uçurum kenarından…  eski bir parfüm kokusundan… belki de tek başına yürüdüğüm o sokaktan… gelirdin bazen… giderdin aniden… bu anlamsız tekrarlarda boğulurdu yüreğim… ama bilirdim hep aynı aydınlıktaydı gidip gelişlerin… kilitliydi bir yanın çoğu zaman… hep bilinmez, hiç anlaşılmazdı… birgün gittin… günler ayları kovaladı, aylar mevsimlerin ardından koştu durdu… yıllar kaldı geride yerli yersiz… bazen özlem koktu, bazen nefret… kimi zaman nefret yağdı aramıza, kimi zaman umut damlaları tuttu ellerimi senmişsin gibi… alıştım gidişine… kabullendim… bazen de unuttum seni… her ne olduysa, geçip giden yitirilen her neyse, değeri vardı birşeylerin… eskilerden bakan bütün yüzlerin,  kırmızıydı tek rengi… gerçekti… aradan yıllar geçti… aradan aşklar geçti… paragraflarca, dizelerce;  yazılar, şiirler yürüyüp gitti… ve… aşkın üç kuruşa düştüğü zamanlardayız şimdi… kırmızılar siyaha dönmüş, şiirler ölmüş, mevsimler bitmiş… eskide kalmış her şey… ayın karanlık yüzü gelmiş oturmuş yüreğine sevdaların… üç kuruşluk sevdaların… gözyaşlarıyla sulanan o ömürlük sevdalar, yalana siyaha bırakmış yerini… ne bir koku kalmış burunda tüten, ne bir şarkı tutulmuş hatırlandıkça dinlenen…  ömür bitmiş… sevdalar tükenmiş… bunca kötü, bunca karanlık varken, acaba şimdi, sen bu üç kuruşluk sevdaların neresindesin sevgilim? 
6-5-11
İpek sindelışık

22.2.11

hüzün...

Hüznümle beslenirdi yüreğinin her köşesi…
ne zaman acıksan, bana koşardın…
o kadar açgözlü o kadar doymak bilmezdin ki, yetişemezdi hüzünlerim sana…
sen benim yetişemediğim oldun hep…
 hep arkandan gelirdim…
adımlarım hızlandıkça sen daha da uzaklaşırdın…
sen doymadıkça, ben korkardım…
sen kaçtıkça daha çok hüzünlenirdim…
sana yetememek… içimi acıtırdı…
hüzünlerim ardından gelirdi…
gittiğin yüreklerden dönmeni beklerdi…
o kadar emindin ki, dönmelerin hep uzun sürerdi…
ve birgün geri dönmedin… o yüreklerden birinde karar kıldı en gizemli yanın…
habersizce gittin… seni beklerken gittin…  yanımdayken gittin…
biliyor musun?
hala seni bekler bir yanı hüzünlerimin…
hala sana yetebilmeyi bekler bütün ümitlerim…
sana acıkır, sana susar, seni yaşar bütün hücrelerim…
23.02.2011
İpek sindelışık

21.2.11

SİYAH...

bir çift göz...
en siyah haliyle...
sadece bakmıyor...
ruhuna dokunabiliyor...
bütün tezatlıklar aynı yerde...
acı... gurur... öfke... pişmanlık... aşk... kavga... hepsi orada...
teslim olmak istiyor insan...
o kadar korkutucu ki...
sanki özlenenmiş, beklenenmiş gibi...
gelirse tekrar gidermiş gibi...
giderse bir daha dönmezmiş gibi...
uzanıp ruhunla dokunmaya kıyamamak gibi...
alıp saklasam, hiç bırakmasam... hep baksa... hep dokunsa...
İPEK SİNDELIŞIK