Bu Blogda Ara

20.12.10

DOLUNAY

Sesini yükseltmeye başlamıştı yine dolunay. Tüm lekelerini sergiliyordu yüzleşmelerimin.  Büyümüştü gerçeklerin arasından ve duruyordu tam karşımda gecenin derinlerinde. “Yaz”dı önce.. Büyüsü alıp götürüyordu puslu kollarıyla sarmalayıp maviliklere. Söylediği bütün şarkılar unutulmaz melodilerimdi, ezberimdeydi bende kaldığı günden beri.. Sislerin arasından gizlenen bu ilk yaz izliyordu gerçeklerimi ve gülüyordu halime. Ben şarkımı söyledim. Dağıttı sislerini dolunay. Sustuk yıldızlar kadar. O koca karanlıkta sadece ikimiz vardık artık. Ben ve dolunay..
Gerçekler kadar soğuk ve sessizdi gece. Gece kadar sessizdi ışıklar.. Bana baktı. Saklamaya çalıştığım bütün gerçekleri bir bir yüzüme çarptı. Sessizliğin bütün çığlıklarını üzerime fırlattı. Her çığlık başka bir gerçekti geçmişten gelen. Başka bir hatırlanması gereken. Yüzleşirken yitirdiğim gerçeklerimle, beni seyrediyordu dolunay, yıldızlar ve gece.. Bıraktı beni.. Ararken kendimi ıssız yollarında yalanların, bir şarkı başladı. Bildiğim, yitirdiğim, ama ilk kez dinlediğim. Tüm sözleri, nakaratıydı sessizliğimin..
Kıştı artık. Şarkı bitti, yıldızlar belirdi.. Dolunay ışıklarını kapattı
İpek Sindel

14.12.10

Gönlü geniş ve ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralı

1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil !

3. kural: Kur’an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonra ki batıni manadır. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

4. kural: Kainattatki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.

5. kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
6. kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

7. kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

8. kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar.  Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

9. kural: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

10. kural: Ne yöne gidersen git, doğu,batı,kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

11. kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Ssenden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

12. kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

13. kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

14. kural:Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

15. kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış birsanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

16. kural:Kusursuzdur ya Allah, onu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde belebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir , ne layıkıyla sevebilirsin.

17. kural: Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

18. kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalarında değil ve unutma ki nefsini bilen Rabb’ini bilir. Başkalarıyla değil sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır

19. kural:Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

20. kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

21. kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi,hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek,kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

22. kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdimi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

23. kural : Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı , kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir , ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadırne tefritte. Sufi daima orta yerde…
24. kural : Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzünde ki halifesi olduğunu hatırlayarak , buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
25. kural : Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
26. kural :  Kainat yekvücud, tek varlıktır. Herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.
27. kural : Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır, şer çıkarsa sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse dünya değişir.
28. kural : Geçmiş zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.
29. kural : Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,”ne yapalım, kaderimiz böyle”deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.
30. kural : Hakiki sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez kusur örter.
31. kural : Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bunda ki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise ,ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
32. kural : Aranızda ki perdeleri tek tek kaldır ki Allah’a saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama !
33. kural : Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.
34. kural : Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
35. kural : Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah’a inanmayan kişi ise içinde ki inananla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
36. kural :  Hileden,desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, sana zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan !
37. kural :Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.
38. kural : Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? Diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,yazık !
Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
39. kural : Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her sufi için bir sufi daha doğar.
40. kural : Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..

21.11.10

YOKLUĞUNUN MEVSİMLERİ

Gelmediğin ve gelmeyeceğin her an için bir çizik atıyorum aklımın takvimine
O kadar uzun ki yokluğunun mevsimleri, geçmek  bilmiyor…
Gittiğin günden beri kalbimden beynime doğru yürümesini beklerken bende bıraktığın aşkın
Devrilen mevsimler yoluma taş koyuyor
Seni hiç tanımadığımı düşünme yollarımın önünde duruyor
Bazen bir ışık beliriyor
Sonra bütün gülümsemeler sen olup benimle dalga geçiyor…
Gözlerimi hiç açmasam, görmesem gülümseyişini,
Sesin geliyor uzaklardan
Sessizliğe bürünsem, her şey sen gibi kokuyor
Gözlerimi kapasam,
Kulaklarımı tıkasam,
Konuşmasam ya da nefes almasam…
Bilsem ki çaresi bu, ben hiç olmasam
Geçer mi acaba yokluğunun mevsimleri?
Her şeyi başa alsam,
Senin hiç olmadığın günlerdeki gibi bakabilir miyim aynaya bu saatten sonra?
Bu kadar sen sinmişken ruhuma,
Döner mi aşk kalbimden aklıma?

22.11.2010
İPEK SİNDELIŞIK

19.11.10

RÜYA

Yine yalancı bir kasım… yine üzerinde,  bırakıp gittiğin gün giydiğin koyu yeşil bluz var gözlerinle aynı renk… bu kez beni uykumda yakalıyorsun hayatının son tanığıyla birlikte… o kadar gerçek ki nefes alışın ve o kadar yeşil ki bakışların, hiç gitmeyecekmişsin gibi… hep hatırladığım gibi yine bir şeylerin hesabını yapıyorsun mutfak masasında… artık döndüğünü ve aslında hiç gitmediğini söylerken bile elindeki kağıda bir şeyler yazıyorsun… aslında hiç gitmemişsin… bir yerlerde hep olmuşsun tıpkı sessizce seni çağırırken bütün bunları birgün yaşayacağımı bilirmişcesine… yıllarca saklanmışsın haberim bile olmadan… kırılmam mı gerekir yoksa sevinmem mi seçemiyorum… tek bildiğim artık hiç gitmeyecek olman… uzak da olsan aynı dünyada yaşadığımız… hayatının son tanığı ve ben her zamanki yerimizde oturuyoruz… bu kez sen de karşımızdasın… belki de hep bizimle oturmuşsun… ne fark eder, ne de olsa artık hep bizimle oturacaksın… bu bir rüya olmalı diyorum ama o kadar gerçek ki her şeyin, o kadar güzelsin ve tıpkı hatırladığım gibisin ki… hayır uyuyor olamayız… seni seven herkesi arıyorum ve sana olan kızgınlığımı onlardan çıkarıyorum seni benden sakladıkları için… bilip de gitmediğini, bunca yıl seni benden çaldıkları için… ağlıyorum, bağırıyorum ve telefonu kapatıyorum… sonra senin yanına geliyorum… bana kızmanı bekliyorum, elindeki kağıda bir şeyler yazıyorsun… bir şeyler hesaplıyorsun… gitmenden çok korkuyorum… sen kağıda bir şeyler yazdıkça ben korkuyorum… içimden bana sarılmanı istiyorum, söz vermeni istiyorum gitmemen için… seni çok özledim diyebiliyorum sadece…
hala mutfakta oturuyor musun bilmiyorum… döndün mü dönmedin mi bunu da bilmiyorum, çünkü uyandım ve seni artık göremiyorum…
19.11.2010
İpek sindel

16.11.10

SÜT KOKUSU

Çocukluğumdan kalmaydı her şey… her gülümsemesinde merak ettiği çocukluğumdan… özlenenlerime götürürdü beni masumiyeti… bir kokusu vardı gülümseyişinin… o günlerden kalan, güven veren ve her şeye yeniden başlatan…  o kadar vazgeçilmezdi, öyle bendendi ki, sapladığı bütün bıçakları kabul etmiştim… bir yolculuk gibiydi… gülümserdi aslında ağlarken içi ve başka biri olurdu her gülümsediğinde… farklı bir hali ve farklı bir kokusu vardı… daha yakın olmak isterdim her güldüğünde kokusunu hissedebilmek için… o bilmezdi bunu… farkında olmazdı ne kadar içime işlediğinin ve neden bu kadar yakınıma gelebildiğinin… gitmesini istemezdim, uzağında olmak imkansız gelirdi ve hep gülsün isterdim… ve ben en çok o kokuyu özlerdim… yanında yokken o koku burnuma gelirdi yerli yersiz ve nefesim olurdu nefesi, haberi yokken… farklı yerlerde bambaşka havaları soluyorken, aniden onun nefesine ortak olurdum… dinlenirdim nefesinde ve hiç vazgeçmeyebilirdim izin verseydi… eksik, zamansız ve hüzünlüydü aslında bu yolculuk… çocukluğum gibiydi… kendine ait bir kokusu vardı, biraz izin verdi, kokusunu bıraktı ve gitti…
en benden ve en ilklerimden gelen bir kokusu vardı gülümseyişinin… masum, bembeyaz, vazgeçilmez ve unutulmaz… süt kokusu…

İpek Sindelışık

14.11.10

AŞK FIRTINALARI

Hangi denize yelken açsam, fırtınasıyla karşıladı beni. En dönülmez girdaplarıyla içine çekti ve savurdu bilmediğim karalara… Gözlerimi açtığımda bana bakan hep çaresizlik ve kimsesizlik oldu tanımadığım o uzak yerlerde… Bütün fırtınalar aynı şekilde başladı ve hiç dinmedi.. Belki dinmesini istemedim, belki de tekrar savrulmaktan korktum ve hep aynı sonlarda buldum kendimi…
 O uzun girdapların sonunda hep aynı kare takılı kaldı film şeridimden. Aşk… Gelmesi ve gitmesi bir olan, savrulurken girdaplarda ellerimi bırakan ve beni hep arkamdan vuran, bütün “hayır”larımı hiçe sayan, varlığımı yokluğa çeviren aşk… Bütün resimler aynıydı ona ait olan ve hepsi hüzünlüydü en siyahından. Siyah, buğulu ve eksikti… Tam başlayacakken bitmişti, teslim olmuştu karanlıklara… Tam güldürecekken siyaha boyanmıştı aniden… Bütün bulutları yağmur yüklüydü en ürkütücü yıldırımların ardından gelecekmiş gibi… Sessizdi hiç konuşmamış gibi… En beyazı bile bir hüznün ardından bakıyordu… kimsesizdi, beklemekten yalnızdı ve yorgundu… beklerken yüklediği çaresizlikler ona kavuşmamayı öğretmişti… bu yüzden de yalnızlığı seçmişti..
Bütün girdaplarda ondan gelecek bir yardım bekledim çaresizliklerimi yüklerken… ama bütün fırtınalar gibi bu da aynıydı… başlarken sessizdi… geldi, savurdu ve dönüşü olmadı… tek bir kare bile kurtarmaya yetmedi beni o fırtınalardan… Aşk fırtınalarından…
14.11.2010
İpek Sindelışık

26.10.10

UÇURUM

Tüm bildiklerimi öğreneceklerime değişmeye razıyım şimdi...
Gittiğim onca yolu geri dönmeye...
Aramızdaki bütün yolları atmaya bir kenara...
Razıyım...
Sen yokken geçtiğim bütün yollar silinsin bir bir...
Onca zaman yaşanmamış sayılsın sana gelene dek..
Hiçbir zaman farkı olmadan, aynı anlarda nefes almaya başlamış gibi bakalım birbirimize...
Bütün acılara ve yaşanacaklara hazırım...
Yeter ki olmasın bu uçurum...

13.10.10

MASAL

Bir vardık, bir yoktuk seninle.. Eksik bir masaldık defalarca anlatılan. Her anlatıldığında bir yerinde unutulan, baştan başlatılan… Her başa sarıldığında mutlu sonla bitecek gibi durup, yarısına bile gelinemeyen yoktan bir masaldık. Bir vardık, bir yoktuk.. Her nefeste çoğalırdık, bir nefeste yok olurduk. Resimlerle anlatıldığında çok, sözlere gelince yok olurduk… Hem isterdin beni masalında, hem de çevirirdin benli sayfalarımızı. Bense sayfalarca senin gelmeni beklerdim… Sen hep başka masallara giderdin… Zaman zaman dönerdin ellerinde paketlerle… Bir tutam ümit, biraz hayal kırıklığı, kandırmacalar ve avuntularla doldurulmuş renkli paketlerle… İnanırdım masalımıza, varmışız gibi yapardım. Sonra yine giderdin, yok olurduk..
Bir vardık, bir yoktuk seninle…
Eksik bir masaldık…
Masal bitti…
Artık yokuz…
İPEK SİNDEL

YAĞMUR

Kaç yağmur gerek günahlarını temizlemeye içimden?
Kaç damla silebilir izlerini yalanlarının, aldanışlarımın?
Bu karanlık, bu soğuk kaç ömür kalır benimle?
Hangi sonbahar alıp götürebilir giderken bıraktığın yara izlerini?
Nasıl bir hesap kesilir tek tarafı adil?
Hala geceleri başını yastığına rahatça koyabilen sen…
Utanmaz mısın aldığın nefesten?
Korkmaz mısın başına geleceklerden?
Bilmez misin? Ödenmeyecek hesap yoktur, ardında bırakıp gidilen…
Yazına üşüşen sonbahara rağmen..
Hiç mi değmedi yağmur yüreğine, hiç mi temizlenmedin?
İPEK SİNDEL

10.10.10

ÇIKMAZ

Hep aynı yolu seçtin sen. Onca yoldan sadece kaçmak oldu sana kalan. Hep aynı yol, aynı çıkmaz sokaklarda dolaştın.. Hiçbirşey bilmeden ama herşeyi bilerek gidip geldin onca yolu zamanlarca.. Bildiklerin gördüklerinden hep daha emindi arkandan ağlayan biri seni umarsızca beklerken.. İşte bu yüzden her kaçışında geri geldin..
İsimsiz bir sokaktı çıkmazlarına açılan, sadece senin bildiğin, senin dinlendiğin. Uçsuz bucaksız bir gizemdin koskaca bir ülkede. Çıkmaz bir sokaktın bütün şehirlerde... Tek bir adımın bile üstesinden gelebilirdi çaresizliklerin..İşte bu yüzden her kaçışında seni bekledim.